Dismorfofobi (ayna hastalığı), kişide var olan fakat kendisinin düşündüğü kadar göze batmayan çeşitli kusurların, kişi tarafından fazlaca büyütülmesine verilen addır. Çoğu zaman estetikle alakası bile olmayan bu rahatsızlık, aslında psikolojik bir hastalıktır. Kişi kendindeki ufacık bir kusuru takıntı haline getirir ve sürekli bu kusuruyla uğraşır. Aklını sürekli oraya verir ve bunu kendinde bir takıntı haline getirir.
Bu rahatsızlık, genelde, içine kapanık, fazla arkadaşı olmayan, sürekli dışlanan ve genellikle kilolu kişilerde ortaya çıkmaktadır.
Öncelikle bu tür rahatsızlığı bulunan kişilerin kesinlikle psikolojik bir destek almaları şarttır. Aynı zamanda bu desteğin yanında da mutlaka ilaç tedavisi görmeleri gerekmektedir. Psikolojik bir rahatsızlık olduğundan dolayı, direkt olarak ölüme yol açmasa da kişide bir depresyon haline ve buna bağlı olarak intihara kadar varabilen sonuçlara yol açabilmektedir. Görülecek tedavideki amaç, kişinin fiziksel bir kusurunun aslında var olmadığını kişiye kabullendirebilmektir. Bu sağlandıktan sonra kişi zaten, aklından geçen kötü düşüncelerden sıyrılabilecektir.
Bu hastalıkta öncelikle aynaya küs olmak ilk belirtilerdendir. Kendini beğenmeme durumu, aynaya çokça bakmak da ayna hastalığının göstergesi olabilir. Kendini beğenmeme hali iyice ortaya çıkmışsa ve bu durum iş hayatını veya sosyal yaşantısını etkiliyorsa, kesinlikle bir sıkıntı olduğu düşünülmeli ve bir estetik doktoruna değil de öncelikle bir psikiyatra görünmelidir.
Böyle bir hastalıktan sonra medyayı eleştirmemek elde değil.Her ne kadar kişiden kaynaklanan psikolojik bir rahatsızlık da olsa ilk önce hastalığın sebeplerine bakmak lazım diye düşünüyorum.Her gün mükemmel vücutlu kadınların ve erkeklerin gösterildiği bu dünyada böyle bir hastalığa yakalanmak çok da şaşırtıcı olmasa gerek.
Biz insanız ve kusurlar bizim için var. Hiçbir şey medyanın bize gösterdiği gibi kusursuz ve mükemmel değil. Porselen yüzlü ve kum saati fizikli kadınlar ya da üçgen vücutlu yakışıklı kaslı erkekler medyanın bizim algılarımızda yarattığı sahte dünyanın sahte kişilerinden başkaları değil.Bu sahte dünyaya o kadar kaptırmışız ki kendimizi gerçek dünyayı yani kendimizi unutuyoruz. Elbette ki insan kendini daha iyi hissetmek adına bir şeyler yapmalı ama mükemmellik kaygısı taşıyıp küçük ayrıntılarda boğulmamalı. Her şeyden önce kendi mutluluğunu düşünmeli ve kendini sevebilmeli.Ne kadar kusuru olursa olsun hayattan tat almayı bilmeli ve en çok sevgiyi kendine göstermeli. Belki de en güzel iltifatları kendine yapmalı.
En önemlisi de aynanın karşısına geçtiğinde kendimi seviyorum diyebilmeli...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder